Merhabalar, Anadolu'nun İslamlaşma sürecinde önemli bir tarihsel aralığa tekabül eden ve İslam'ın ikinci koşusu olarak adlandırılan 11. ve 13. yüzyıl arasındaki dönemde cereyan eden olaylara dair okuma notlarını paylaştığımız blogumuza hoşgeldiniz.

25 Ağustos 2015 Salı

12. Metin: Melametilik - ALİ BOLAT

01:52 Posted by Bedri Münir , No comments
İkinci yılın ilk dersinde Melametilik üzerine okuma yapacağız. Konuyla ilgili bazı makalelerin yanında Ali Bolat'ın kitabı üzerinden konuyu işleyeceğiz. Bu eserin konuyla ilgili detaylı ve yeterli bir özet olduğu kanaatindeyiz. Kitabın ve ilgili PDF dökümanının metinlerine linkte ulaşabilirsiniz.

Link: Melamilik Dökümanları












Kitabın detayları:

Melametilik

Ali Bolat
İNSAN YAYINLARI

Elinizdeki eser tasavvuf ve düşünce tarihimizde çok etkili olmuş bir ekol olarak varlığını bugünlere kadar sürdürmüş olan Melametilik'in geçmişini, bugününü ve temel özelliklerini ele alan önemli bir kılavuz niteliğinde.

Yayın Tarihi 2011-01-01
ISBN 9755743952
Baskı Sayısı 1. Baskı
Dil TÜRKÇE
Sayfa Sayısı 118
Cilt Tipi Karton Kapak
Kağıt Cinsi Kitap Kağıdı
Boyut 10.5 x 18 cm

22 Ağustos 2015 Cumartesi

2. Yıl Okumaları Başlıyor!

06:29 Posted by Bedri Münir No comments
Geçen yıl sonbahar döneminde başladığımız, notlarını ve okumalarımızı sitemizde paylaştığımız okuma grubumuz bu sene de devam ediyor. 

Yıl boyunca yaptığımız okuma metinlerinin listesini çıkarttığımızda hayli anlamlı metni tartıştığımız ve kayda değer nitelikte notlar çıkardığımızı gördük.

(Şu ana kadar ki okumaların listesi için: http://ikincikosu.blogspot.com.tr/2015/07/okuma-grubunun-su-gune-kadar-uzerinde.html)

Edindiğimiz bilgi ve yaptığımız tartışmalar bize oldukça olumlu katkılar sağladı. Umarız siteyi takip edenler de, ortaya koymaya çalıştığımız metinlerden istifade ederler. 

28 Ağustos Cuma bu dönemdeki ilk dersimizi yapacağız. Yer her zamanki gibi İDE Üsküdar olacak. Saat 19:00 gibi başlayacak program. 


Okuma grubumuz ilgili olan herkese açık olup ilk haftalar için Melamilik konusunda okumalar ve tartışmalar yapacağız. Talep gelmesi durumunda okuma metinlerini paylaşabiliriz. İlgilileri bekleriz.

İrt: ikincikosublog@gmail.com

18 Ağustos 2015 Salı

Ömer Lütfi Barkan ve Anadolu'da Şehir Kurmak - LÜTFİ BERGEN *

00:01 Posted by Bedri Münir , No comments
Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” Anadolu’da şehir kurmanın iktisadî-içtimaî-hukukî-teolojik zeminini anlamak bakımından okunduğunda makaleden ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle Anadolu’da köy ve şehirleri kuran ontoloji ve epistemolojinin bir kısım derviş zümreleri vasıtasıyla coğrafyaya serpildiğini kavramamız gereklidir. Bu dervişler dilenci, halktan geçinen mistikler değildir: “Şeyh Hacı İsmail köyünü kuran derviş bildiğimiz dervişler gibi elinde asâ, belinde teber dolaşan cezbeli bir aşık değildir. Belki bir cemaat beği ve kabile reisidir. Her halde nüfuzlu bir şahsiyettir. Çünkü bir çok imtiyazlarla buraya gelip yerleşmiş olan bu Horasanlı muhacirlerin devlet hemen hiçbir işlerine karışmamaktadır” (Barkan, KTD, 48-49).

Ömer Lütfi barkan, “Diyar-ı Horasan’dan gelmiş olan Şeyh Hacı İsmail, Larende kazasında kendi ismini verdiği bir köyü kurmuştur ve bu suretle şeyhin evladı ve akrabalarıyla teşekkül eden bu köy halkı, Yavuz Sultan Selim zamanında yazılan bir defterde 95 yetişğin erkeği ihtiva etmektedir. Bu köyde oturan Şeyh Hacı İsmail oğullarının yaylak ve mera işlerinde civarda oturan Türkmen aşiretlerile olan iştirakleri ve sair münasebetler, bu ailenin bu cemaatlerden ayrılmış ve toprağa yerleşmiş bir cemaat olduğunu ve belki de bu memleketlere komşu cemaatlerle aynı zamanda gelmiş olduklarını göstermektedir. Diğer taraftan, bu aile gün geçtikçe bu köyde yerleşmekde ve çoğalmaktadır. Şeyh İsmail’in oğlu Musa Paşa burada bir zaviye bina etmiş ve onun oğlu da ikinci bir zaviye yaptırmıştır” (Barkan, KTD, 48).

Ömer Lütfi Barkan, bu dervişlerin dini geçim etmek isteyen sufi yaklaşımlardan farklılığına işarette bulunmuştur. “Zaviyelerin pek çoğu boş toprak bulmak ve kendilerine yer ve yurt edinmek için gelib yeni açılan Rum memleketlerine yerleşen muhacirler tarafından kuurlmaktadır. Filhakika yeni açılan veya boş bulunan bu topraklar üzerinde zaviyelerin tesiri oralarını şenlendirmek imâr ve iskân etmek hususunda büyük bir rol oynamaktadır. Boş toprak aramak, dağdan ve bayırdan toprak açmak iskân edilemeyecek bir halde ısssız, tenha ve vahşi bir tabiat ortasında, hırsız yatağı yerlerde yerleşmek gibi işlerin ise ancak azimkâr insanlar ve hayatiyeti yüksek bir millet tarafından yapılabileceği aşikârdır” (Barkan, KTD, 53). Barkan’ın verdiği bilgiye göre örneğin “Kütahya’da Beşparmak isminde bir dağın altında Hüsam Dede namında “seccade nişin bir aziz” kendi çabasıyla otuzbeş dönüm kadar yer açub bir miktar yere bağlar dikmiş; oraya evler, ahırlar, hankâh ve mescid yapmış ve bu suretle meydana çıkardığı mülklerinin gelirini gelene geçene sarfedilmek üzere vakfetmiş. Sonra oraya daha bir çok dervişler gelüb sakin olmuşlar ve çalışub hasıl itdiklerinin öşrünü ve resm-i zeminlerini sahib-i arza virmekle beraber, ayrıca gelüb geçenlere de hizmet idiyorlarmış” (Barkan, KTD, 54). “Bu dervişlerin yalnız ‘mevat’tan ‘kafiri kör’den toprak açub taşını budağını arıdub bağ ve bağçe yetiştirmekle kalmayup gayet iyi cinslerde meyve ağaçları, limon, portakal ve gül bağçeleri yetiştiren mahir bağcıvanlar, değirmen arğı ve binası inşa eden, kuyu kazub su çıkaran ve araziyi sulamasını bilen muktedir mühendisler olduğu anlaşılmaktadır” (Barkan, KTD, 55).

Demek ki Anadolu’da “zaviye-köy-şehir” şeklinde formülleştirilecek önce zaviye inşa edip sonra köye dönüşen ve gerekirse köyden şehir kurmaya yönelen bir teoloji, şehir inşası ile uğraşan ve yaşayacağı topraklara silm=barış taşıyan imar toplumsallığı vardır. Barkan’ın kaydettiklerine göre bu cemaatik yapı ıssız bölgeleri ağ gibi saran zincir zaviye-köylerle ülkenin güvenliksiz, hırsıza ve eşkiyaya açık, rızk tedarikinin sağlanamayacak kadar mahrum bölgelerini ihya etmekte ve şenlendirmektedir. Barkan bu dervişlerin özellikle boş toprak bulmak için ısrarlı arayışlarına hayret etmekte ve onlar hakkında “vahşi bir tabiat ortasında, hırsız yatağı yerlerde yerleşmek gibi işlerin ise ancak azimkâr insanlar ve hayatiyeti yüksek bir millet tarafından yapılabileceği aşikârdır” demektedir.

Modern Türkiye’de sanayileşme-kentleşme süreçlerinin etkisi, terör-mülkün korunamaması, eğitim-sağlık hizmetlerinin alınamaması ve geçimin kırsal alanda zorlaşması gibi sebeplerle kırsal alan insansızlaşmıştır. XI-XII. Yüzyılda Roma’ya ait topraklara “yabancı olarak gelip” kırsal alanı bu şekilde şenlendiren, bahçe-bostan açıp değirmen inşa ederek hanelerin yerleşmesine öncülük eden zaviyelerin (dervişlerin) “şehir tasavvuru” ile hareket ettikleri ve bir varlık endişesi ile bir ontoloji ile buraya hayat üfledikleri söylenmelidir. Bu dervişlerin Türkmen Sünniliği’nden hareket eden Alevî-Bektaşi zümreleri olduğunu kabul etmekteyiz.

Her ne kadar zamanımızda Alevî-Bektaşiliğin XI-XII. Yüzyıl Alevilik-Bektaşilik gibi olmadığı söylenebilecekse de günümüz Sünniliğinin de XI-XII. Yüzyıl Sünniliği gibi olmadığı da söylenmelidir. Türkiye’de ülke coğrafyasının güvenliği hızla kaybedilmekte, kentlerde yoğunlaşmış bir nüfusun geçim-hukuk-bir arada yaşama-maişeti temin etme gibi sorunları karşısında toprak temelli bir Sünnî teklifi ortaya çıkmamaktadır. Günümüz Sünniliğinin şehir kurucu bir ontolojisi bulunmamakta, toplumsal örgütlenmeyi sağlayacak, fertleri toplumsal ve nizam kurucu bir hedefe doğru seferber edecek teolojisinden de bahsedilememektedir.

Oysa Barkan’ın zikri geçen makalesi Anadolu’da Yesevî-Horasanî derviş zümrelerinin şehir kurucu toplumsallıklarının toprağı ihya ve imar eden dindarlığının örnek alınabileceğini ilham etmektedir. Anadolu’da köy ve şehirleri inşa eden Alevî-Bektaşi zümrelerin zaviyelerle birlikte medrese-camiler de tesis ettiği, hatta giderek ulemanın Türkmen toplulukları içinde meslek iştigal ederek Türkmen Sünniliğinin hukuk-fıkıh tasavvurunu güçlendirdikleri, zaviyelerde üretilenleri “ayende ve ravende” yani gelen geçen ile üleştikleri ve böylece bu örgütlenmiş teolojinin gayrımüslim halk ya da farklı inanç biçimleri ile adalet/geçimin tesisi/güvenlik/mesleğe dayalı maişet temininin kutsallaşması üzerinden İslâmı telkin ettiği söylenebilecektir. Bu çerçevede Sünniliği “şehir kurma”, sünneti “şehir=medine inşa etme” ve coğrafyada “adalet yurdunun tesisi” bağlamında ele almaktayız. Bu teolojinin Anadolu’nun erken dönem tarihinde mündemiç olduğunu düşünüyoruz.

-        Barkan Ömer Lütfi, Kolonizatör Türk Dervişleri, tarihsiz

http://lutfibergen.blogspot.com.tr/2015/08/omer-lutfi-barkan-ve-anadoluda-sehir.html adresinden alıntılanmıştır.