Profesör
Klaus Schwab, Dünya Ekonomik Forumunun kurucusu ve Davos toplantılarının
düzenleyicisidir. Yani Dünyanın patronlarının ve ekonomik ve güç olarak dünyaya
yön verenlerin bir araya gelerek hepimizi ilgilendiren konularda politikalar
belirlemelerine ve birlikte hareket etmelerine ön ayak olan kişidir
diyebiliriz. Kendisi 2016 yılında orijinal adı ‘The Fourth Industrial
Revolution’ yani Dördüncü Sanayi Devrimi adlı bir kitap yazıyor. Bizim dilimize
2017 yılında aynı isimle çevriliyor.
Yazar
bu kitabı yazmaktaki amacını kısaca şöyle tanımlıyor.
“Bu kitabı yazmadaki amacım dördüncü
sanayi devriminin ne olduğu, neler getireceği, bizi nasıl etkileyeceği ve onu
ortak yarara yönlendirmek için neler yapılabileceği hakkında bir başlangıç
metni sunmaktır. Bu kitap geleceğe ilgi duyanlar, kendilerini bu devrimci
değişimin fırsatlarını dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için kullanmaya
adamış insanlar içindir.
Başlıca
üç amacım var:
§ Teknolojik devrimin ve onun çok yönlü
etkisinin kapsam ve hızı konusunda farkındalığı artırmak,
§ Teknolojik devrim hakkında düşünmek
için, çekirdek meslekleri ve olası tepkileri aydınlatan bir çerçeve oluşturmak,
§ Teknolojiyle ilgili meseleler hakkında
kamu özel sektör işbirliğini ve partnerliğini esinlendirecek bir platform
sunmak.
Her
şeyin ötesinde bu kitap, teknoloji ile toplumun nasıl bir arada var olduğunu
vurgulamayı amaçlıyor. Teknoloji üzerinde herhangi bir kontrolümüz olmayan
dışsal bir kuvvet değildir. ‘Kabul et ve birlikte yaşa’ ile ‘reddet ve onsuz
yaşa’ arasında ikili bir tercih arasında kısıtlanmış değiliz. Bunun yerine,
dramatik teknolojik değişimi kim olduğumuz ve dünyayı nasıl gördüğümüz üzerinde
derinlemesine düşünmek için bir davet olarak almalıyız. Teknolojik devrimden
nasıl yararlanacağımız üzerinde ne kadar çok düşünürsek kendimizi ve bu
teknolojilerin içerdiği ve mümkün kıldığı temelde yatan sosyal modelleri o
kadar daha iyi inceleyebilir ve bu devrimi dünyanın durumunu iyileştirecek
tarzda biçimlendirme fırsatına o kadar çok sahip olabiliriz.” [1]
Bu
şekilde bir giriş yaptığı kitabını üç bölüm halinde düzenliyor. Birinci bölümde
bu dördüncü sanayi devrimi diye tarif ettiği şeyin ne olup olmadığına genel bir
bakış atıyor. İkinci bölüm dönüştürücü teknolojilerle ilgili, son bölümü ise bu
devrimin etkisi ve toplumlardaki meydana getirdiği meydan okumalara ve
direnişlere ayırarak bitiriyor.
Evet,
önümüzde gerçekten devasa bir değişim bizi bekliyor ve bu değişim öyle
görünüyor ki dünyayı bambaşka bir yere çevirecek ve şu andaki bütün paradigmaların
yıkılıp yerine yenilerinin gelmesi öyle eski değişimler gibi çok fazla
sürmeyecek gibi görünüyor.
Kitaba
öncelikle tarihsel bir bağlamla giriyor ve insanlığın yaşadığı iktisadi
devrimleri anlatarak devam ediyor.
Yaşam
tarzımızdaki ilk büyük değişimin, avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçiş
yaklaşık 10.000 yıl önce meydana geldiğini söylüyor. Bunu mümkün kılanın
hayvanların ehlileştirilmesi olduğunu ilave ettikten sonra, tarım
devrimi, üretim, taşımacılık ve iletişim amacıyla hayvan emeğini insan emeğiyle
birleştirildiğini, bununla birlikte gıda üretiminin yavaş yavaş iyileşerek
nüfus artışını desteklediğini ve daha geniş insan yerleşimlerini mümkün
kıldığını belirtiyor. Bu da sonunda kentleşmeye ve şehirlerin yükselmesine yol
açtı diyor. Oradan doğruca sanayi devrimine geçiş yapıyor. Aslında onun
öncesinde insanlığın büyük göçler sonunda demografik değişim, fetihler ve
savaşlar sonucunda oluşan coğrafik değişim, kıtaların keşfi, tefeci
bezirganlığın, ticaretin aslında gidilebilen her yerde yapılmaya başlanması,
sermaye birikimi, sömürgecilik, yağmacılık gibi aşamaları hiç bahis konusu
yapmadan doğrudan aşarak, 18 yüzyıldaki sanayi devrimine bir geçiş yapıyor.
“Tarım
devrimini 18. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren gündeme gelen bir dizi sanayi
devrimi izledi. Bu süreç kas kuvvetinden mekanik kuvvete geçişi getirdi ve
nihayetinde bugün dördüncü sanayi devrimiyle gelişkin bilişsel gücün insan
üretimini artırdığı yere vardı.”
[2]
“İlk
sanayi devrimi yaklaşık olarak 1760’tan 1840 dolaylarına kadar sürdü. Devrim
demiryollarının inşası ve buhar makinesinin devreye girmesiyle mekanik üretime
öncülük etti. 19. Yüzyıl sonları ile yirminci yüzyıl başlarında ivme kazanan
ikinci sanayi devrimi elektriğin ve montaj hattının sağladığı destekle seri
üretimi mümkün kıldı. Üçüncü sanayi devrimi 1960’larda başladı. Yarı
iletkenlerin, ana bilgisayarların, (1960’lar), kişisel bilgisayarların
(1970’ler, 1980’ler) ve internetin (1990’lar) katalizörlüğünde geliştiği için
genellikle bilgisayar devrimi ya da dijital devrimi olarak anıldı.”[3]
Şu
anda dördüncü sanayi devriminin eşiğinde olduğumuzu ve onunda 2000’li yıllarla
beraber başladığını söylüyor.
“Onu;
çok daha yaygın ve mobil bir internet, ucuzlayan daha küçük ama daha güçlü
sensörler ve yapay zeka ile makine öğrenmesi karakterize ediyor.”[4]
Burada
çok önemli bir vurgu yapıyor. Diyor ki şu anda, “Yaklaşık
1.3 milyar kişinin hala elektrik erişimine sahip olmadığı dünyamızda ikinci
sanayi devrimi toplam nüfusun ancak %17’si tarafından tam olarak yaşanmaktadır.
Aynı şey üçüncü sanayi devrimi içinde geçerlidir. Dünya nüfusunun yarısından
daha fazlası, çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 4 milyar insan internet
erişimine sahip değildir.”
Bütün
bu göstergelere rağmen bu devrim bütün bir dünyada çok hızlı bir şekilde
yayılabilecek bir potansiyele sahip çünkü dijital ve enformasyon üzerinden
yürüyor, yüksek yatırım sermayesi istemiyor ve kişisel olarak insanların
kendini eğitmesi sonucu, çok rahat adapte olabileceği bir dünya önümüzde
duruyor.
“Dördüncü Sanayi devrimi sadece akıllı ve bağlantılı
makine ve sistemlerle ilgili değildir, kapsamı çok daha geniştir. Gen
dizilemeden, nano teknolojilere, yenilenebilir enerjilerden, kuantum bilgi
işleme bir dizi alanda eşzamanlı ileri atılım dalgaları yaşanıyor. Dördüncü
sanayi devrimini diğer devrimlerden temelden farklı kılan işte bu
teknolojilerin iç içe geçip kaynaşması fiziksel, dijital ve biyolojik alanlarda
karşılıklı etkileşimidir.”[5]
AVANTAJ VE DEZAVANTAJLAR
“Bugün
herkes tarafından bilinen Airbnb, Uber, Alibaba vb. ezber bozucuların daha
birkaç yıl önce adını bile duyan yoktu. İlk kez 2007’de piyasaya sürülen akıllı
telefon sayısı 2015 yılı sonunda tüm dünyada 2 milyar dolayındaydı. 2010
yılında Google tamamen otomatik ilk özerk arabasını ilan etti. Bu tür araçlar
yolların bir gerçekliği haline gelecek.”[6]
“İkinci
Makine çağı adlı kitaplarında Brynjolfson ve McAfee bilgisayarların, birkaç yıl
içinde hangi aplikasyonların kullanılabileceğini öngörmemizin gerçekten mümkün
olmadığı kadar marifetli olduğunu ileri sürüyorlar. Yapay Zeka, sürücüsüz
otomobil ve dronlardan sanal asistanlara ve çeviri yazılımlarına kadar birçok
şeyle bizi çepeçevre sarmalıyor. Bunlar hayatlarımızı dönüştürüyor. Yapay zeka,
bilgi işlem gücündeki üstel artışların ve yeni ilaçların keşfinde kullanılan
yazılımlardan kültürel ilgilerimizi tahmin eden algoritmalara kadar çok geniş
veri erişilebilirliğinin getirdiği ivmeyle etkileyici bir ilerleme
gerçekleştirdi. Bu algoritmaların çoğu dijital dünyada bıraktığımız ‘ekmek
kırıntıları’ gibi iz verilerden öğreniyor. Bunun getirdiği makine öğrenmesinin
yeni türleri ve otomatik keşif sayesinde zeki robotlar ve bilgisayarlar kendi
kendilerini programlayıp ilk ilkelerden optimum çözümler bekliyor.” [7]
Bize
aynı zamanda daha önceki dönemdeki sermaye birikimi ve bunun karşılığındaki
işgücü ile bugünün değerlerini karşılaştırarak çarpıcı sonuçları gözler önüne
seriyor.
“1990’da
Detroit’teki en büyük üç şirketin birleşik piyasa değeri 36 milyar dolar,
toplam gelirleri 250 milyar dolar ve toplam çalışan sayısı 1.2 milyondu. 2014 yılında
silikon vadisindeki en büyük üç şirketin toplam piyasa değeri, 1,09 trilyon
dolar, yaklaşık aynı miktarda gelir üretiyorlardı 247 milyar dolar ve on kat
daha az çalışanla 137.000 kişi.”[8]
Önümüzdeki
dönemde eşitsizliğin giderek daha da artabileceğini söylüyor.
“Dördüncü
sanayi devriminin yarattığı tehditler daha çok arz tarafında, çalışma ve üretim
dünyasındadır. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde emeğin payı oldukça önemli bir
düşüş gösterdi. Sonuçta dördüncü sanayi devriminden en çok yararı sağlayanlar
entelektüel ya da fiziksel sermaye sağlayıcılar oluyor, inovasyoncular,
yatırımcılar ve hissedarlar. Bu emeklerine dayananlar ile, sermaye sahipleri
arasındaki zenginlik farkının gittikçe büyümesini açıklamaktadır. Aynı zamanda
gerçek gelirlerinin yaşamları boyunca artmayacağından ve çocuklarının
kendilerinden daha iyi bir yaşam sürdüremeyeceğinden emin olan birçok işçinin
yaşadığı hayal kırıklığının da sebebidir.”[9]
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMİN İTİCİ KUVVETLERİ
§ Fiziksel
§ Dijital
§ Biyolojik olarak üç bölüme ayırıyor.
Fiziksel
trendleri; Özerk taşıtlar, 3D yazıcılar, İleri Robotik ve Yeni malzemeler
şeklinde dört bölüme ayrılıyor. Burada sadece şunu ifade edeyim bütün bu
trendler devreye girip geliştirildiği anda bütün yaşam biçimi bambaşka bir hal
alacak gibi görünüyor.
Dijital
trendler: “Tom
Goodwin Mart 2015’te TechCrunch’da yayınlanan makalesinde şöyle yazıyordu. “
Dünyanın en büyük taksi şirketi olan Uber hiçbir araca sahip değil, dünyanın en
popüler medyasının sahibi Facebook hiçbir içerik yaratmıyor, en değerli
perakendeci olan Alibaba’nın hiç stoğu yok, dünyanın en büyük konaklama
sunucusu olan Airbnb’in hiçbir gayrımenkulu yok.”[10]
Biyolojik
Trendler: İnsan Genomu projesinin tamamlanması 10 yıldan fazla bir süre ve 2,7
milyar dolarlık bir maliyet gerektirmişti, ama bugün bir genomun dizilimi
birkaç saat içinde ve bin doların altında bir maliyetle çıkarılabiliyor. Bilgi
işlem gücündeki ilerlemelerle bilimciler artık deneme yanılma yöntemiyle
ilerlemek zorunda değiller.
DÖRDÜNCÜ SANAYİ DEVRİMİNİN POTANSİYEL ETKİLERİ
Daha
sonraki bölümde dördüncü sanayi devriminin ekonomi, iş hayatı, devletler ve
ülkeler, toplum ve bireyler üzerindeki potansiyel etkilerini tasvir ve analiz
ediyor.
Ekonomi
üzerinde çok büyük etkiler yaratacağını söylüyor ve bunu da üç bölümde
inceliyor. Büyüme, üretkenlik ve istihdam.
Büyüme
konusunda iki görüş var, birincisi dijital devrimin kritik katkılarının çoktan
gerçekleşmiş ve üretkenlik üzerindeki etkisinin neredeyse sona ermiş olduğunu
öne süren karamsarlar ile teknoloji ve inovasyonun bir kırılma noktasında
bulunduğunu ve kısa bir süre içinde üretkenlik ve ekonomik büyümede yeni bir
yükseliş dalgasını başlatacağını öne süren iyimserler olduğunu söylüyor. 2008
yılındaki krizden önce yıllık büyüme oranı %5 civarında iken yoksulluğun
üzerindeki baskının 10-15 yıl içinde rahatlayacağını ifade eden yazar, bu
krizden sonra büyümenin %3-3.5 bandına oturduğunu bununda yoksullar üzerindeki
iyileşmenin en iyimser tahminle 36 yıldan az bir süre olmayacağını söylüyor.
Yaşlanmanın
dünya çapında bir gerçek olduğunu bunun sadece gelişmiş ülkelerle sınırlı
olmadığını, bunun da büyüme üzerinde negatif bir etki gösterdiğini söylüyor.
“Emek
üretkenliğinin 1947 ile 1983 arasında %2.8 ve 2000 ile 2007 arasında %2.6
arttığı ABD’yi ele alalım. Bu ülkede emek üretkenliği 2007 ile 2014 arasında
sadece %1.3 arttı. Yıllık büyümenin %1.4 olduğu 1995 ile 2007 arasındaki döneme
kıyasla önemli bir düşüştür bu. Gerçek faiz oranlarının %0 dolaylarında
gezindiği son 5 yıl içinde en büyük 50 Amerikan şirketinin 1 trilyon dolardan
daha fazla nakit varlığı ellerinde toplamış olduğu düşünülürse, ölçülen
üretkenlikteki bu düşüş özellikle endişe vericidir.”[11]
İstihdam
konusunda ise şu anda çok da iç açıcı şeyler söylemiyor aksine bu teknolojik
gelişimin işsizliği körükleyebileceğini anlatıyor.
“Teknolojinin
istihdam üzerindeki iki karşıt etkisini anlamamız gerekir. Birinci olarak
teknolojinin körüklediği bozulma ve otomasyon emeği sermayeyle ikame edip
işçileri işsiz kalmaya ya da becerilerini başka yerde değerlendirmeye zorladıkça
yıkıcı bir etki ortaya çıkıyor. İkinci olarak bu yıkıcı etkiye geliştirici bir
etki eşlik ediyor, yeni ürün ve hizmetlere olan talep artarak yeni mesleklerin,
işlerin, hatta sektörlerin ortaya çıkmasını getiriyor.”[12]
“Mutlu
sona inananlar teknoloji tarafından işsiz bırakılan işçilerin yeni işler
bulacağı ve teknolojinin yeni bir refah dönemi başlatacağını ileri sürüyor.
Karşı tarafta onun yığınsal teknolojik işsizlik yaratarak artan ölçüde sosyal
ve politik bir mahşere götüreceğine inananlar var.”[13]
Sonra
bu etkileşimin negatif etkilerini nasıl daha aza indirmeliyiz diye düşünmemizi
salık verirken aslında aynı olumsuzlukları ilave ediyor.
“ABD’de
toplam istihdamın %47’sinin muhtemelen gelecek on ya da 20 yıl içinde, risk
altında olduğu sonucuna varıyor. Bu ise çalışma yerlerinin ortadan kalkmasının
önceki sanayi devrimlerinde işgücü piyasalarındaki değişimlerde yaşananlara
kıyasla çok daha geniş çaplı ve hızlı bir şekilde yol alacağına işaret ediyor.
Ek olarak bu trend işgücü piyasalarında daha büyük kutuplaşmalar yönündedir.
İstihdam yüksek gelirli bilişsel ve yaratıcı işlerde ve düşük gelirli el
işlerinde artacak ama orta gelir düzeyindeki rutin ve tekrarlanan işlerde büyük
ölçüde azalacaktır.” [14]
Beceriler
üzerindeki etkisi meselesine gelince,
“Gelişkin
algoritmalar özgül okur kitlelerine uygun herhangi bir stilde anlatılar
yaratabiliyor. İçerik o kadar insan hissi vermektedir ki New York Times
gazetesi tarafından geçenlerde yapılan bir testte insanlar benzer iki ayrı
yazıyı okurken hangisinin insan bir yazar tarafından yazıldığını hangisinin bir
robotun ürünü olduğunu keşfedememişti. 2020’lerin ortalarında haberlerin %90’nının
bir algoritma tarafından ve çoğu insan müdahalesi hiç olmadan( kuşkusuz
algoritmanın tasarımı dışında) üretilmesi mümkün olacaktır.”[15]
Kadın
istihdamında otomasyonun artması sonucu giderek daha fazla işsizlik olması söz
konusu,
“Buradaki
kilit bir mesele farklı teknik yetenekler gerektiren rollerin zaman ve çaba
bakımından nispi getirisidir. Çünkü kişisel hizmetlere ve şu anda kadın
ağırlığında olan diğer çalışma kategorilerine düşük değer biçilmesi riski söz
konusudur. Öyle olursa dördüncü sanayi devrimi erkek rolleri ile kadın rolleri
arasındaki ayrışmayı daha da arttırabilir. Bu gerek genel eşitsizliği gerekse
toplumsal cinsiyet uçurumunu arttıracağı ve kadınlar için geleceğin işgücü
içinde kendi yeteneklerini kullanmayı daha da zorlaştırabileceği için dördüncü
sanayi devriminin olumsuz bir sonucu olabilir.”[16]
GELİŞMEKTE OLAN EKONOMİLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
“Tehlike
dördüncü sanayi devriminin kazanan hepsini alır dinamiğinin gerek ülkeler
arasında gerekse ülkeler içinde etkili olması sonucunu getirmesidir. Kamu ve
özel sektör liderleri, insanları onların yaşamlarını iyileştirmek için
güvenilir stratejiler uygulamakta olduklarına inandıramazlarsa, sosyal
huzursuzluk, yığınsal göçler ve şiddet eylemleri yoğunlaşabilir ve gelişmenin
bütün aşamalarındaki ülkeler için riskler yaratabilir.”[17]
Çalışmanın
doğası ile ilgili olarak daha esnek daha bağımsız belki de kendi işini yapacak
bir dönem var önümüzde ama sosyal güvenlik sistemlerinin neredeyse
sıfırlanacağı bir dönemle de karşı karşıyayız.
“Amacın
önemi Teknoloji insanların çoğunun arzu ettiği gibi daha büyük verimlilikleri
mümkün kılıyor. Ama insanlar gene de sadece bir sürecin parçası olmadıklarını,
kendilerinden daha büyük bir şeyin parçası olduklarını hissetmek istiyorlar.
Karl Marx uzmanlaşma sürecinin hepimizin çalışmada aradığı amaç duygusunu
zayıflatacağı endişesini dile getirmişti. Buckminister Fuller aşırı
uzmanlaşmanın isteklerinin “ geniş bantlı akort aramalarını devre dışı
bırakacağı ve böylece daha güçlü genel ilkelerin keşfini sürdürmeyi
engelleyeceği” uyarısını yapmıştı. Sınırların kalkmakta ve özlemlerin
değişmekte olduğu bir dünyada insanlar sadece çalışma- yaşam dengesi istemekle
kalmıyor aynı zamanda uyumlu bir çalışma-yaşam bütünleşmesi arzu ediyor. Ben
çalışmanın geleceğinde sadece bir azınlığın böyle bir tatmin olanağına sahip
olacağından endişe ediyorum.” [18]
diyor.
ŞİRKETLER ÜZERİNDEKİ ETKİLER
§ Müşteri beklentileri değişiyor.
§ Veri, ürünleri iyileştiriyor, buda varlık üretkenliği
arttırıyor.
§ Şirketler işbirliğinin yeni biçimlerinin önemini
öğrendikçe yeni partnerlikler oluşuyor.
§ Operasyon modelleri yeni dijital modeller haline
geliyor.
Dijital,
fiziksel ve biyolojik boyutları birleştirme yeteneğine sahip olan şirketler
çoğu zaman bütün sektörleri ve bağlantılı üretim, dağıtım ve tüketim
sistemlerini bozmayı başarabiliyorlar.
“Neredeyse
bütün sektörlerde dijital teknolojiler, ürün ve hizmetleri birleştirmenin yeni
bozucu yollarını yarattılar ve süreç içinde sektörler arasındaki geleneksel
sınırları çözdüler. Otomotiv aleminde, otomobil şimdi tekerlekli bir
bilgisayardır. Araba maliyetinin yaklaşık %40’ını elektronik temsil etmektedir.
Apple ile Google’ın otomotiv piyasasına girme kararı bugün bir teknoloji
şirketinin otomobil şirketine dönüşebileceğini gösteriyor. Gelecekte değer
elektroniğe kaydıkça, kendi başına teknoloji ve yazılım lisanslamanın imalata
kıyasla stratejik olarak daha yararlı olduğu kanıtlanabilir.”[19]
Dördüncü
sanayi devrimi şirketlere varlıkların ve kaynakların kullanım çevrimlerini
genişletme, kullanımlarını çoğaltma ve malzemeleri ve enerjiyi daha başka
kullanımlar için onarma ve yeniden amaçlandırma imkânı verecek, süreç içinde
emisyonu ve kaynak yüklerini azaltacaktır.
ULUSAL VE KÜRESEL
HÜKÜMETLER
Hükümetler
adaleti, rekabet gücünü, dürüstlüğü, kapsayıcı fikri mülkiyeti, güvenlik ve
güvenirliliği korumak için, iş dünyası ve sivil toplumla işbirliği içinde kendi
kurallarını denetim ve denge sistemlerini yaratmak zorundadır.
“Bu
konuda iki kavramsal yaklaşım söz konusudur. Birincisinde sarih olarak yasaklanmamış
olan her şey serbesttir. İkincisinde sarih olarak izin verilmemiş her şey
yasaktır. Hükümetler bu iki yaklaşımın harmanını yapmak zorundadır. İşbirliği
yapmayı ve uyarlamayı öğrenmek, bir yandan da insanın bütün kararların
merkezinde yer almaya devam etmesini sağlamak zorundadırlar.”[20]
ULUSLARARASI
GÜVENLİK
“Dördüncü
sanayi devrimi güvenlik tehditlerinin karakterini değiştirecek ve aynı zamanda
coğrafi olarak ve devletlerden devlet dışı aktörlere doğru gerçekleşmekte olan
güç kaymalarını etkileyecektir. Daha şimdiden artan ölçüde karmaşık hale gelmiş
olan bir jeopolitik manzarada devlet dışı silahlı aktörlerin yükselişi
koşullarında kilit uluslararası güvenlik tehditleri çevresinde bir ortak
platform oluşturma perspektifi kritik bir meydan okuma haline gelmektedir.”[21]
ÇATIŞMANIN
DEĞİŞEN DOĞASI
Modern
çatışmaların artan ölçüde melez bir nitelik kazandığını söylüyor. Geleneksel
muharebe sahası teknikleri önceleri daha çok devlet dışı silahlı aktörlerle
bağlantılandırılan unsurlarla birleşiyor. Ne var ki teknolojilerin artan ölçüde
öngörülemez şekillerde iç içe geçmesi, devlet ve devlet dışı silahlı aktörlerin
birbirlerinden öğrenmesiyle söz konusu değişimin potansiyel boyutları henüz
geniş olarak değerlendirilemiyor.
SİBER
HARP
Siber
mekan yeni bir angajman alanı haline geliyor. Hiçbir modern hasım düşmanın
sensörlerini, iletişimini ve karar alma kapasitesini bozma, karıştırma ya da
tahrip etme dürtüsüne karşı koyamayacaktır. Askeri sistemlerden sivil enerji
kaynakları, elektrik ve su şebekeleri, sağlık ya da trafik kontrolleri gibi
sivil alt yapılara kadar herhangi bir ağ ya da bağlantılı cihaz hacklenebilir
ve saldırılara hedef olabilir. Siber harp suç eylemlerinden, casusluğa ve (çok
yeni ve karşı koyması çok zor olduğu için büyük ölçüde küçümsenen ya da yanlış
anlaşılan) Stuxnet gibi yıkıcı saldırılara kadar farklı biçim alabilir diyor.
ÖZERK
SAVAŞ
Askeri
robotların ve yapay zekâ güdümlü otomatik silahların da dâhil edilmesiyle özerk
savaş geleceğin çatışmalarında dönüştürücü bir rol oynamaya aday olan bir
“robo-savaş” perspektifini ortaya çıkarıyor. Gelecekte su yatakları ve uzayda
muhtemelen artan ölçüde militarize olacaktır.
KÜRESEL
GÜVENLİĞİN YENİ CEPHELERİ
Nöroprotez
gibi nöroteknolojiler daha şimdiden tıbbi problemleri çözmek için kullanılıyor,
ancak gelecekte bunlar askeri amaçlar içinde uygulanacaktır. Beyin dokusuna
bağlı geliştirilmiş bilgisayar sistemleri felçli bir hastaya robotik bir kol ya
da bacağı kontrol etme imkanı veriyor, ancak aynı teknoloji biyonik bir pilotu
ya da askeri, yönlendirmede de kullanılabilir. Alzheimer hastalığının
koşullarını tedavi için tasarlanan beyin cihazları anıları silmek ya da yeni
anılar yaratmak için askerlerin beynine yerleştirilebilir. “Sorun devlet dışı aktörlerin nörobilimsel teknik ya da teknolojilerin
şu ya da bu biçimini kullanıp kullanmayacağı değildir. Soru ne zaman ve
hangilerini kullanacaklarıdır.” diyor, Georgetown Üniversitesi Tıp
merkezine etik uzmanı olan James Giardano “Beyin
bir sonraki muharebe sahasıdır.”[22] şeklinde çok önemli bir tespit yapıyor.
TOPLUM
Dördüncü
sanayi devrimi, kendi temel değerlerini savunan derin dini toplumlarla,
inançları daha seküler olanlar tarafından biçimlenen toplumlararasındaki mevcut
gerilimleri daha da alevlendirebilir. Küresel işbirliğine ve istikrara yönelik
en büyük tehlike ilerlemeye karşı ideolojik motivasyonlu şiddet yoluyla
mücadele veren radikal gruplardan gelebilir.
Eşitsizlik
ve Orta Sınıf
“Bugün,
dünya gerçekten çok eşitsiz. Credit Suisse’nin 2015 küresel zenginlik
raporuna göre, dünyadaki varlıkların yarısı şu anda küresel nüfusun en zengin %1’i
tarafından kontrol edilirken, küresel nüfusun diğer yarısı hep birlikte küresel
zenginliğin %1’inden daha azına sahip bulunuyor. Ekonomik işbirliği ve
Kalkınma Örgütü’nün belirttiğine göre OECD ülkelerindeki nüfusun en zengin %10’luk
bölümünün ortalama geliri en yoksul %10’un gelirinin yaklaşık dokuz katıdır.
Ayrıca bütün gelir gruplarında hızlı büyüme yaşanmış ve yoksulluk içindeki
insanların sayısında büyük azalmalar sağlanmış olmasına rağmen, birçok ülkede
iç eşitsizlik artmaktadır. Örneğin Çin’in 1980’lerde yaklaşık 30 olan gini
indeksi 2010’da 45’in üzerine çıkmıştır.”[23]
“Richard
Pickinson ile Kate Pickett’in daha fazla eşitlik toplumları Niçin Daha Güçlü
Kılar adlı kitaplarında ortaya koydukları veriler şunu gösteriyor: Eşitsiz
toplumlar daha çok şiddet barındırıyor, hapishanelerinde daha çok insan var,
akıl hastalığı ve obezite düzeyleri daha yüksek, buna karşılık yaşam beklentisi
ve güven düzeyleri daha düşük. Yazarlar aynı zamanda ortalama gelirleri
inceledikten sonra şunu bulmuşlar; Daha eşit toplumlar daha yüksek çocuk
esenliği düzeylerine, daha düşük stres ve madde kullanım düzeylerine ve daha
düşük bebek ölümlerine sahip” Başka araştırmacılar yüksek eşitsizlik
düzeylerinin ayrışmaları artırdığını ve çocukların ve gençlerin eğitim
sonuçlarını kötüleştirdiğini bulmuştur.”[24]
Güçsüzleşen
Yurttaş
Bir
yandan bireyler enformasyon toplama, iletme ve düzenlemeyi kendileri için
kolaylaştıran teknolojideki değişiklikler tarafından güçlendirildiklerini
hissediyor ve sivil yaşama katılmanın yeni yollarını deniyorlar, ama öte yandan
bireyler, sivil toplum grupları, sosyal hareketler ve yerel topluluklar
geleneksel oy verme ve seçim süreçleri de dâhil, karar alma süreçlerine anlamlı
bir şekilde katılmaktan artan ölçüde dışlandıklarını ve ulusal ve bölgesel
yönetişimin hâkim kurumlarına ve güç kaynaklarına seslerini duyurma, onları
etkileme yetenekleri bakımından güçsüzleştiklerini hissediyorlar.
Dünyanın
birçok ülkesinde, hükümetler sivil toplum gruplarının bağımsızlığını
kısıtlamaya ve onların faaliyetlerini sınırlamaya yönelik yasaları ve başka
politikaları yürürlüğe soktukça sivil toplum alanının daraldığının kanıtları
vardır. Dördüncü sanayi devriminin aletleri sağlıklı açık toplumların zararına
olacak şekilde nezaretin ve diğer kontrol araçlarının yeni biçimlerini mümkün
kılıyor.
BİREY
İnsanlarla
nasıl karşılaştığımızı ve ilişkilerimizi nasıl geliştirdiğimizi, dayandığımız
hiyerarşileri, sağlığımızı etkileyecek ve belki de sandığımızdan çok daha çabuk
insan varlığının doğasını sorgulamamıza yol açacak şekilde, insanı çeşitli
biçimlerde yükseltmesi söz konusu olacaktır.
Kimlik,
Ahlak ve Etik
“Teorik
fizikçi ve yazar Stephen Hawking ile bilimci arkadaşları Stuart Russell, Max
Tegmark, Frank Wilczek’in yapay zekânın sonuçları üzerine The Independent’te
yazdıkları gibi, “YZ’nin kısa vadedeki etkisi onu kimin kontrol ettiğine bağlı
olacakken, uzun vadedeki etkisi genel olarak kontrol edilip edilmeyeceğine
bağlı kalacaktır… Hepimizin kendimize yararları hasat etme ve risklerden
kaçınma şanslarımızı artırmak için neler yapabileceğimizi sorması gerekir.”[25]
Yapay
zekâ ve sentetik biyolojide durum budur. Yakın bir gelecekte tasarım bebekler
ve yanı sıra genetik hastalıkların kökünün kazınmasından insan bilişinin
artırılmasına kadar, insanlığımız üzerinde yapılmış bir dizi başka düzenleme
görebiliriz. Bunlar insanlar olarak karşı karşıya bulunduğumuz en büyük etik ve
manevi sorunları gündeme getirecektir.
“MIT’den
Sherry Turkle’a göre onlu yaşlardaki gençlerin %44’ü sürekli, spor yaparken ve
aile ya da arkadaşlarla yemek yerken bile çevrimiçi kalıyor.”[26]
“Teknoloji
ve kültür yazarı Nicholas Carr dijital sularda ne kadar çok zaman harcarsak,
dikkatimiz üzerinde kontrol uygulamayı bıraktığımız için, bilişsel
yeteneklerimizin inçin o kadar boşaldığını belirtiyor.”[27]
Kamusal
ve Özel Enformasyonun Yönetimi
“Harvard
Üniversitesinden politik filozof Michael Sandel’in gözlemlediği gibi,
Mahremiyeti rutin olarak kullandığımız birçok cihazın getirdiği rahatlıkla
değiş tokuş etmeye giderek daha çok istekli görünüyoruz. Kısmen Edward
Snowden’ın yaptığı ifşaatın kışkırttığı artan şeffaflık dünyasında mahremiyetin
anlamına ilişkin küresel tartışma daha yeni başladı.”[28]
ÖNÜMÜZDEKİ YOL
Kitabın
son bölümünde yazar önümüzdeki dönem meydana gelebilecek olan bozulmalar ve
meydan okumalara karşı çıkarak yeni düzenlemeler yapmanın kendi elimizde
olduğunu ve bunu yapabilmek için dört farklı zekâ türünü besleyip uygulayarak
bozulmanın potansiyeline uyarlanmak, onu biçimlendirmek ve kullanmak zorunda
olduğumuzu söylüyor.
Bu
zekâ türlerini şöyle sınıflıyor;
Bağlamsal Zekâ – Akıl
İyi
liderler bağlamsal zekâyı anlar ve ustaca kullanırlar.
Sektörler
ve meslekler arasındaki sınırlar yapaydır ve artan ölçüde engelleyici oldukları
görülüyor. Ağların gücünden yararlanıp etkin partnerlikler oluşturarak bu
engelleri kaldırmak hiç olmadığı kadar kritik önem kazanmıştır.
Artan
ölçüde karmaşık ve bozucu bir çevrede iş görmek kirpinin dar ve sabit odağından
çok tilkinin zekâsına ve sosyal çevikliğine ihtiyaç duyar.
Duygusal zekâ-kalp
David
Caruso’nun belirttiği gibi, duygusal zekâ, mantıksal zekânın karşıtı ya da
kalbin akıl üzerindeki zaferi olarak görülmemelidir. Duygusal zekâ bu ikisinin
benzersiz bir kesişmesidir.
Manevi Zekâ-Ruh
Manevi
zekâ sürekli anlam ve amaç arayışıyla ilgilidir. Yaratıcı itkileri beslemeye ve
insanlığı ortak kader duygusuna dayalı yeni bir kolektif ve ahlaki bilince
yükseltmeye odaklanır. Burada kilit fikir paylaşmaktır. Hepimiz aynı gemideyiz
ve kolektif olarak paylaşılan bir amaç duygusu geliştiremezsek dördüncü sanayi
devriminin meydan okumalarıyla başa çıkmayı ve onun tüm yararlarını hasat
etmeyi başaramama riskiyle karşı karşıya kalırız.
Fiziksel Zekâ-Beden
Çevrenin
genlerimizin ifadesini değişime uğratma süreci olan epigenetik, biyolojinin son
yıllarda hızla gelişen sahalarından biridir. Bu bilim dalı uyku, beslenme ve
egzersizin yaşamlarımızdaki kritik önemini tartışılmaz bir şekilde gösterir.
Örneğin düzenli egzersiz yapmanın düşünce duygularımız üzerinde olumlu etkisi
vardır, çalışma performansımızı ve nihayetinde başarma yeteneğimizi doğrudan
etkiler.
Son
olarak içinde yaşadığımız çağın Andropojen yani “İnsan Çağı” olduğunu,
yeryüzünde şu anda var olan yaşamın bütün sistemlerini insanın belirleyip
düzenlediğini söylüyor.
“Bunun
için değişik ekosistemlerin bütünleşmesini yansıtan ve bütün sosyal paydaşları
tam olarak dikkate alan, dünyadaki çeşitli arka planlardan en bilgili zihinleri
ve aynı zamanda kamu ve özel sektörleri bir araya getiren işbirlikçi ve esnek
yapılara ihtiyaç var.”[29]
“Harvard
Üniversitesi matematik ve biyoloji profesörü evrim bilimci Martin Nowak’ın bize
hatırlattığı gibi, işbirliği insanlığı günahlarından arındırabilecek tek
şeydir. Dört milyar yıllık evrimimizin baş mimarı olarak işbirliği her zaman
itici bir kuvvet olmuştur, çünkü bize artan karmaşıklık içinde uyarlanma
yeteneği kazandırır ve politik, ekonomik ve sosyal uyumu güçlendirir. Özlü
ilerleme ancak böyle kazanılabilir. Dördüncü sanayi devrimi insanlığı
robotlaştırma ve böylece çalışma, topluluk, aile, kimlik gibi geleneksel anlam
kaynaklarımızdan ödün verme potansiyeli taşıyor. Ya da dördüncü sanayi
devrimini insanlığı, ortak kader duygusuna dayalı yeni bir kolektif ve ahlaki bilinç
düzeyine yükseltmek için kullanabiliriz. Bu sonuncusunun gerçekleşmesini
sağlamak bütünüyle bizlere kalmıştır.”[30]
Kitap
özet olarak bu minvalde gelecekte olabileceklere kendi açısından bir mercek
tutuyor ve görünen o ki bu değişiklikler çok da uzun olmayan bir zamanda
gerçekleşecek. Bu konuda yüksek teknolojiyi üretemeyen toplumlar zaten çok
eşitsiz olan bir dünyada yok olmakla yüz yüze kalacaklardır. Ya da
toplumlarda başlayacak olan sivil hareketler, alttan bu teknolojileri ve
inovasyonları kullanarak, eski dönemin ulus devletleri ve sermayelerini geride
bırakarak ortaklaşmacı ve paylaşımcı bir dünyayı tamamen bilgiye dayalı bir
şekilde kuracaklardır.
Bu
konuları ideolojik gruplar, Sosyalistler, İslamcılar ya da Milliyetçi gruplar
tartışıyor mu bilmem ama Dünya Ekonomik Forumu, yani patronlar kulübünün
kurucusu böyle bir konuyu tartışıyor ve bize ortaklaşmayı ve paylaşmayı
öneriyor. Dünyanın son zamanlarda çok seyrettiğimiz filmlerdeki gibi bir
Distopya’ya mı dönüşeceği veya insanca, içinde bulunan canlı cansız bütün
varlıklarla daha ahlaklı bir dünyada mı yaşayacağımız sorusu önümüzdeki en
önemli sorudur.
[1]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Giriş, s11-12
[2]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Tarihsel bağlam, s15
[3]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Tarihsel bağlam, s16
[4]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Tarihsel bağlam, s16
[5]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Tarihsel bağlam, s17
[6]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Derin ve Sistemik Değişim, s18
[7]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Derin ve Sistemik Değişim, s20
[8]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Derin ve Sistemik Değişim, s19
[9]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Sistemik bir tehdit olarak eşitsizlik, s21
[10]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Dijital, s30
[11]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Üretkenlik, s41
[12]
Dördüncü Sanayi Devrimi, İstihdam, s44
[13]
Dördüncü Sanayi Devrimi, İstihdam, s45
[14]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Emek İkamesi, s47
[15]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Beceriler Üzerindeki etki, s49
[16]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Toplumsal Cinsiyet Uçurumu, s53
[17]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki etki, s56
[18]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Amacın Önemi, s59
[19]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Dijital, fiziksel ve biyolojik dünyaları birleştirmek,
s71
[20
Dördüncü Sanayi Devrimi, Hükümetler, s77
[21]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Uluslararası güvenlik, s91
[22]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Küresel Güvenliğin yeni cepheleri, s99
[23]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Eşitsizlik ve Orta sınıf, s103
[24]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Eşitsizlik ve Orta sınıf, s104
[25]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Kimlik, Ahlak, Etik, s1109-110
[26]
Dördüncü Sanayi Devrimi, İnsan Bağlantısı, s112
[27]
Dördüncü Sanayi Devrimi, İnsan Bağlantısı, s113
[28]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Esenlik ve Mahremiyetin sınırları, s103
[29]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Yeni bir kültürel rönesansa doğru, s123
[30]
Dördüncü Sanayi Devrimi, Yeni bir kültürel rönesansa doğru, s124-125