Merhabalar, Anadolu'nun İslamlaşma sürecinde önemli bir tarihsel aralığa tekabül eden ve İslam'ın ikinci koşusu olarak adlandırılan 11. ve 13. yüzyıl arasındaki dönemde cereyan eden olaylara dair okuma notlarını paylaştığımız blogumuza hoşgeldiniz.

16 Kasım 2017 Perşembe

29. Metin: Ulusların Düşüşü - DARON ACEMOĞLU & JAMES A. ROBINSON

Ulusların Düşüşü
Daron Acemoğlu & James Robinson
Çeviren: Faruk Rasim Velioğlu

Kitap Hakkında:

"Güç, zenginlik ve yoksulluğun kökenleri

“Tarih, kaderden ibaret değildir!”

Ulusların Düşüşü, tarih boyunca ulusların, özellikle de birbirine benzeyen ulusların ekonomik ve politik gelişmeleri arasında neden büyük farklılıklar olduğuna dair bir tartışma yürütüyor. Yazarlar kısaca “Neden bazı ülkeler zenginken bazıları yoksuldur?” şeklinde bir soru ortaya atıp, köleci toplumlar, feodalizm, sömürgecilik, kapitalizm ve sosyalizm uygulamaları arasında
ilginç ve çok öğretici bir yolculuğa çıkıyorlar.

Sömürgeler, koloniler, devrimler ve kurtuluş hareketlerinin gölgesi, günümüze nasıl düşüyor…

Sanayi Devrimi, neden Moldovya’da değil de İngiltere’de başladı…

Kara Ölüm denilen Veba, kralları, lordları, serfleri nasıl etkiledi…

Toplumların elitleri ile en alttakiler arasında değişen ve değişmeyen
ilişki biçimleri hangileridir…

Ulusların Düşüşü, dünyaya bakışınızı ve kavrayışınızı değiştirecek."

Kaynak: http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Uluslar%C4%B1n+D%C3%BC%C5%9F%C3%BC%C5%9F%C3%BC-1802

13 Kasım 2017 Pazartesi

Heath Lowry: On Dördüncü Yüzyıl Osmanlı Gerçekleri; Hâcı-Gâzî Evrenos’un İzinde Eseri Üzerine Bir İnceleme - GÖKHAN TOKA

05:04 Posted by Bedri Münir , , No comments
Heath Lowry: On Dördüncü Yüzyıl Osmanlı Gerçekleri; Hâcı-Gâzî Evrenos’un İzinde Eseri Üzerine Bir İnceleme
Orijinal adıyla “Fourteenth Century Ottoman Realities: In Search of Hâcı-Gâzî Evrenos” 2012 yılında yayımlanan bu eser, yaygın olarak bilindiği üzere Osmanlı kuruluş dönemi kaynaklarının yoksunluğundan ötürü XX. asrın başından beri süregelen ve kesin yargılara varılamayan meşhur sorunsala farklı bir perspektif kazandırmaktadır.
Eserin müellifi Heath Lowry tarafından, Osmanlı kuruluş devrinin en mühim simalarından birisi olan Hâcı-Gâzî Evrenos Beğ’in özellikle Balkanlar’da oynadığı başat rolü tam manasıyla aydınlatmak amaçlı girişilmiş, uzun, zahmetli ve disiplinli bir çalışma örneğidir. Heath Lowry’nin bundan önceki “Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı”, Osmanlı Dönemi Balkanların Şekillenmesi” adlı çalışmalarında da yer yer Evrenosuğulları hanedanının etnik kökenlerinin ne olduğu ve Osmanlının Rumeli fütuhatında nasıl önemli bir yer teşkil ettiği hakkında vurgulara sahne olduğunu gözlemlemekteyiz. Daha öncede belirtildiği üzere, Osmanlı kuruluş devri kaynaklarının çok kısıtlı olması, bugünden yazılan her şeyin bir hipotez olarak ortaya çıkmasına sebebiyet vermek ile birlikte, aşırı uç iddialara da zemin hazırlamaktadır. Birçok tarihçi tarafından irdelenen bu alan, kimi zaman asılsız iddialara gebe kalmış, kimi zaman ise mantıklı argümanlar sunmuştur.
Evrenos Beğ, tıpkı Hacı İlbeğ ya da Köse Mihal gibi muzaffer komutanlardan birisi olup, Osmanlı Balkanlarının şekillenmesinde büyük bir öneme maliktir. Evrenos hanedanına ilişkin etnik merkezli iddiaların başında şüphesiz onun Karesi ilinden Türk kökenli bir aileye mensup olduğudur ki bu iddia artık pek makbul sayılmamaktadır. Bir diğer iddia ise, yine Heath hocanın bir olasılık mahiyetinde önceki çalışmalarında zikrettiği gibi, Balkanlarda doğup büyümüş ve Prangi İsa adlı bir Katalan paralı askerinin oğlu olabileceğidir.
Tüm bu bilgilerden sonra eserin muhtevasının ne olduğuna geçebiliriz. Eserin ortaya çıkış amacı müellifi tarafından oldukça açık bir şekilde belirtilmekle beraber işleyen süreçte Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde rastlanılan ve Yenice-i Vardar’da -ki bizzat Gâzî Evrenos Beğ tarafından kurulan bir vilayettir- Gazi İsa Beğ’in vakfettiği cami, mektep ve imaretten oluşan bir vakfiyeye ait olan, 1902 tarihli kopya bir belgedir. Belgenin aslı Hicrî 861 yani 29 Kasım 1456 ila 18 Kasım 1457 arasında kaleme alınmıştır. Bu belgede Evrenosoğullarının şeceresi yer almakta ve İsa Beğ, XVII. asırda Evrenos’un yedi oğlundan biri olarak belirtilmektedir.
Yine bu belgeyi destekleyen 1519 tarihli bir tahrir defteri İsa Beğ’in kurduğu vakfiye hakkında bilgiler ihtiva etmektedir. Evrenos adının nereden geldiği sorusunun ise kesin bir karşılığı bulunmamaktadır ki belgelerde geçen isimlendirmeler de bunu bizlere göstermektedir. Örneğin XV. asra ait bir vakfiyede Evrenos’un ismi “Evraniz” ve “Avraniz” oğlu diye geçmektedir. Lowry, eserinde hem yerli hem de yabancı kaynaklarda Evrenos isminin nasıl geçtiğini bir tablo şeklinde sunmaktadır. Birkaç örnekle burada somutlaştırmak gerekirse mesela, Bizans İmparatoru II. Manuel Komnenos 1407 tarihinde “Vranezis”, kısa Bizans kroniklerinde “Vrenezes”, Venedik belgelerinde “Vranez/Vranes” ve son olarak da Aşıkpaşazade’de “Evrenüz/Avranüz” olarak zikredilmektedir. Bu adlandırmaları bilmek Heath hocaya göre mühimdir nitekim Evrenos Beğin etnik kökenine ışık tutabilir. Buradan da anlaşılacağı gibi Evrenos Beğin artık Türk kökenli olamayacağı sonucu karşımızda belirmektedir.
Evrenos’un vakfiyesinde çözümlenen, “Branko/Pranko İsa oğlu” imlası ise yine Lowry tarafından önem atfedilen bir diğer somut öğelerden birisidir. Esası itibariyle Ömer Lütfi Barkan’ın, Balkanlarda Kolonizatör Türk Dervişlerini incelediği mühim çalışmasında Evrenos’un babasının türbesinin olduğu yerde kurduğu bir zaviyeden bahsetmesi yine konuya ışık tutan ve son derece ehemmiyet arz eden bir bilgidir. Buna müteakip türbenin harabeleri günümüze ulaşmakla birlikte Makedonya Cumhuriyeti’nde yer alan Radovişte kentinin güneybatısındadır.
Branko isminin günümüzde hala kullanılan bir Sırp ismi olması hasebiyle Evrenosoğullarının kökeninin Sırp olabileceği muhtemeldir. Bu tespit doğruysa, Evrenosoğulları olarak bilinen hanedanın “Evraniz/Avraniz” isimli Sırp bir mühtedi tarafından kurulduğunu, onunda, Müslüman olduktan sonra “Branko İsa” ismini alan “Branimir/Branislav Lazart” isimli Sırp bir savaşçının oğlu olduğunu göstermektedir.
Tüm bu teorik çıkarımlardan hariç olarak ele alınan diğer bir husus ise, Gâzî Evrenos’un Yenice-i Vardar’da bulunan türbesinde yer alan kişisel eşyalarıdır. Bu eşyalar kendisine ait bir Kur’an-ı Kerîm ve yine savaşta giydiği zırhıdır. Bu şahsi eşyalar Heath Lowry’nin, Evrenos soyundan gelen ve günümüzde yaşayan aile üyeleriyle olan samimiyetinden ötürü Harbiye Askeri Müzesinden bulup çıkarılmıştır. Ailenin üyelerinin her yıl gerçekleştirdiği bu buluşma seansları sayesinde, tarihçilik mesleğinin salt belge kullanımından ibaret olmadığı kanısı da ayrıca güçlendirmektedir. Nitekim, Heath Lowry, aile üyeleriyle birlikte günümüzde Granitsa adıyla anılan Gümülcine’ye, Serez’e ve yine ailenin yüzyıllarca hakim olduğu Kuzey Yunanistan bölgesine gerçekleştirdiği geziler sonucunda aktardığı gözlemleriyle, tarihçilik mesleğinde “İlk El Kaynaklar” olarak niteleyebileceğimiz, mimarî ve kitabî argümanların ne derece önem arz ettiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Son olarak Serez’de kurulan Evrenos Beğ İmareti’nde bulunup, 1914 yılında bir şekilde İstanbul’a getirtilen birkaç parça çini örnekleri de, bölgenin nasıl yönetildiği ve Osmanlıların Balkanları uzun yüzyıllar nasıl bir arada yaşatabildiğinin en somut kanıtıdır nitekim, bu imarethanede fakirlere asırlar boyunca aş verilmiştir. Bu imarete dair Heath hocanın bizatihi gözlemini yine paylaşmak gereklidir. Bugün, Yunanistan’da Kilise Müze olarak varlığını koruyan bu binaya Evrenos ailesi ile gerçekleştirdiği bir gezi sırasında Heath hoca şunları yazmıştır: Görevli Yaşlı Papaz Dimitrios kendisine yanındakilerin kim olduğunu sorar. Cevabı ise bu imaretleri ve yapıları 550 yıl önce inşa ettiren Hâcı-Gâzî Evrenos’un torunlarıdır, bu cevabı Heath hocadan duyan papaz hepsine teker teker ayrı ilgi göstermiştir çünkü babasının anlattığı bir hikayede, karınlarını doyurmak için gittikleri bu imaretin yeri çok ayrıdır…
Yine Heath hocanın bir sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum:
"Osmanlı İmparatorluğunun gücünü sorgulayan ve dilini, tarihini, dinini ve kültürünü paylaşmadığı Balkanları asırlar boyunca nasıl yönettiğini anlamaya çalışan kişilerin bu sahneyi görmesini isterdim. Bu devlet, tebaasının ihtiyaçlarını karşılamak için kuruluşundan itibaren sosyal bir ağ meydana getirmiştir…"
Ek mahiyetinde; Colin Imber’in “kara delik” olarak adlandırdığı -ki çokta haksız sayılmaz- XIV. asra bir nebzede olsa ışık tutan bu eser, tüm tarihçiler için bir başvuru kaynağı olmayı sürdürecektir…