Merhabalar, Anadolu'nun İslamlaşma sürecinde önemli bir tarihsel aralığa tekabül eden ve İslam'ın ikinci koşusu olarak adlandırılan 11. ve 13. yüzyıl arasındaki dönemde cereyan eden olaylara dair okuma notlarını paylaştığımız blogumuza hoşgeldiniz.

4 Ocak 2015 Pazar

Hoca Ahmed Yesevî ve Dîvân-ı Hikmet

05:28 Posted by Bedri Münir , No comments
* http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10828,ahmedyesevivedivanihikmetpdf.pdf?0 sitesinden alınmıştır. Makalenin yazarı bilinmemektedir.

Ahmet Yesevî'nin şiirlerine "hikmet", şiirlerinin toplandığı kitaba da Dîvân-ı Hikmet adı verilir. Ahmed Yesevî'nin şiirlerini Karahanlı Türkçesiyle yazdığı muhakkaktır. Fakat Yesevî'nin hikmetlerini toplayan yazmaların hepsi de çok sonraki asırlarda istinsah edildiği için dil bakımından Karahanlı devri Türkçesine tam olarak uymazlar. Bu şiirlerde değişik saha ve devirlere ait dil hususiyetleri hep birlikte görülür. Ayrıca Dîvân-ı Hikmet'te şiirlerin hepsi de Ahmed Yesevî'ye ait değildir. Halifeleri tarafınmdan yazılmış pek çok şiir ona mal edilmiştir. Ruh, edâ ve şekil bakımından bu şiirlerin hepsi birbirine benzediğinden hangilerinin Ahmed Yesevî'ye ait olduğunu ayırabilmek de çok güçtür. Bütün bu sonraki tesir ve karışmalara rağmen hikmetleri dil bakımından değilse bile edebî bakımdan Karahanlı devrine ve 12. yüzyıla ait kabul etmek gerekir.

Ahmed Yesevî, 11. yüzyılın sonlarında Batı Türkistan'ın Sayram (İsfîcab) kasabasında doğdu. Babası kerâmetleriyle tanınmış Şeyh İbrahim, annesi Mûsâ Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur. Mûsâ Şeyh, İbrahim'in halifelerindendi. Ahmed Yesevî, önce annesini, 7 yaşında iken de babasını kaybeder. Ablası Gevher Şehnazla birlikte Yesi'ye göçerler ve Ahmed Yesevî Arslan Baba'ya intisap eder. Bir yıl içinde Arslan Baba da vefat edince Ahmed Yesevî Buhara'ya giderek Şeyh Yûsuf-ı Hemedânî'ye intisap eder. Hoca Ahmed Yesevî uzun süre şeyhinin irşatlarından faydalanmış ve onun üçüncü halifesi olmuştur. Şeyh Yûsuf-ı Hemedânî 1140'ta ölünce sırasıyla birinci ve ikinci halife onun yerini almış, nihayet 1160'ta Ahmed Yesevî irşat postuna oturmuştur. Bir müddet sonra bu makamı dördüncü halifeye terkeden Hoca Ahmed Yesevî, Yesi'ye dönerek irşatlarına orada devam etmiş ve 1160 yılında ölmüştür. Vefatından sonra halifeleri tarafından irşatları devam ettirilmiştir. Bilhassa üçüncü halifesi Süleyman Hakîm Ata, Ahmed Yesevî gibi hikmetler söylemesiyle tanınmış ve kerâmetleriyle Türkistan halkı tarafından çok benimsenmiştir.

Ahmed Yesevî'nin nesli, kızı Gevher Şehnaz vasıtasıyla devam etmiş, birçok kimse, meselâ Evliya Çelebi, soyunu Ahmed Yesevî'ye bağlamıştır.

Daha çok küçük yaşta Hoca Ahmed Yesevî'nin hayatı etrafında menkıbeler teşekkül etmeye başlamıştır. Arslan Baba'ya intisabı ile ilgili menkıbe şöyledir: Hazreti Muhammed'in savaşlarından birinin sonunda eshâb aç kalır ve peygamberden yiyecek ister. Hazreti Peygamber duâ eder, Cebrail aleyhisselâm cennetten bir tabak hurma getirir. Hurmalardan biri yere düşer. Cebrail "Bu hurma ümmetinizden Ahmed adlı birinin kısmetidir" der. Peygamber eshâba, emaneti kimin sahibine teslim edeceğini sorar. Arslan Baba talip olur, Hazreti Muhammed hurmayı onun damağına koyar ve Türkistan'a yollar. Arslan Baba 500 yıl emanetin sahibini bekler. Sayram'dan Yesi'ye gelen 7 yaşındaki yetim ve öksüz Ahmed Yesevî, Arslan Baba'yı görür görmez hurmayı sorar.

Kelâm kıldım hurmadan manga vahşet kıldılar
Ey bî-edeb kûdek dip asâ alıp sürdiler
Vahşetidin korkmadım manga bakıp hırdılar
Arslan Babam sözlerin işitingiz teberrük
(Söz edince hurmadan bana korku verdiler;
"Edebsiz çocuk" deyip sopa alıp sürdüler;
Hiddetinden korkmadım, bana bakıp güldüler;
Arslan Baba'm sözlerini işitiniz teberrük.)

Arslan Baba 500 yıldır damağında sakladığı ve lezzetinden hiç bir şey kaybetmeyen hurmayı Ahmed 
Yesevî'ye verir.

“Agzmg açgıl ey kûdek emânetin bireyin
Mezesini yutmadım aç agzınga salayın
Hak resûlnı buyrugm ümmet bolsam kılayın.”
Arslan Babam sözlerin işitingiz teberrük
(“Ağzını aç ey çocuk, emanetini vereyim;
Lezzetini tatmadım, aç ağzına salayım;
Hak Resulün emrini, ümmet olsam, kılayım."
Arslan Baba'm sözlerini işitiniz teberrük. )

Rivayete göre Ahmed Yesevî 63 yaşma gelince Hazreti Peygamber'e olan bağlılığından dolayı bir kuyu kazdırmış ve geri kalan ömrünü bu kuyunun dibindeki tek kişilik hücrede geçirmiştir.

Ahmed Yesevî'nin iyi bir tahsil gördüğü, Arapça'yı, Farsça'yı ve İslâmî ilimleri de öğrendiği muhakkaktır. Hanefî mezhebindendi ve ehl-i sünnete bağlı idi. Küçük yaşta iken kerametleri yayılmış, sade bir dille yazılan ve halkın ruhunu okşayan hikmetleriyle kısa zamanda Türkistan halkının, bilhassa göçebe Türklerin gönlünde taht kurmuştur. Onun irşatları etrâfında teşekkül eden Yeseviyye tarikatı Türkistan'da geniş sahalara yayılmış, Yesevîlikten doğan birçok tarikat Orta Asya ve Anadolu'da asırlarca Türk halkının mânevi cephesini beslemiştir. Tahta kaşık ve kepçe yontup bunları satarak geçimini sağlayan Ahmed Yesevî'nin rivayete göre 99.000 müridi vardı ve bunlar dört bir yana dağılarak onun irşatlarını ve hikmetlerini her tarafa yayıyorlardı. Onun şöhret ve tesiri, ölümünden sonra daha da kuvvetlenerek devam etmiştir. Yesevî'yi rüyasında gören Temür, kazandığı bir zaferden sonra Yesi'ye gelerek onun kabrini ziyaret eder ve 1396-1397 yıllarında Yesevî için büyük bir türbe inşa ettirir. Daha sonra Şibânî Han tarafından tamir ettirilen türbe Türkistan halkı için mukaddes bir ziyaretgâhtır. On binlerce Türkistanlı yılın belli bir ayında türbeyi ziyaret ederek bir hafta müddetle onun etrâfmda ibadette bulunur, hikmetlerini belli makamlarla söyleyerek zikrederlerdi. Türbenin civarına gömülmek Türkistan Türkleri için büyük bir bahtiyarlık olduğundan sağlıklarında oradan toprak alırlardı. Yesevî'nin türbesi hâlâ ziyaretgâh olarak kullanılmakta ve Türkistan Türklerinin manevî bağlarından birini teşkil etmektedir.

Hikmetler, dînî-tasavvufî şiirlerdir. Çoğu dörtlükler halindedir, koşma tarzında kafiyelenmiş ve hece vezniyle yazılmıştır. Hikmetlerin bir kısmı ise gazel tarzındadır ve aruz vezniyle kaleme alınmıştır. Heceyle yazılmış hikmetlerin vezni 4+4+4=12'dir. Aruzla yazılan hikmetlerde "fâilâtün fâilâtün fâilün, mefâîlün mefâîlün feûlün, 4 mefâîlün ve mef'ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün" vezinleri kullanılmıştır. Gazel tarzında kafiyelenmiş bazı hikmetlerde ise 7+7 veya 8+8'lik hece vezni kullanılmıştır. Mesnevî tarzında yazılan münâcât ve nâtm vezni "mefâîlün mefâîlün feûlün" dür. Dörtlüklerle yazılmış hikmetlerde kıt'a sayısı 5 ilâ 28 arasında değişmekte, çoğunlukla 10-12 kıt'alık hikmetler tercih edilmektedir. Gazellerdeki beyit sayısı 5-15 arasındadır. 7 beyitlik gazeller çoğunluktadır.

Kafiye olarak Arapça, Farsça kelimeler kullanıldığı zaman çoğunlukla tam kafiyeye başvurulur. Fakat kafiyelerin çoğu Türkçe asıllı kelimerle yapılmıştır ve bunlarda da yarım kafiye kullanılmıştır. Hatta bazan yarım kafiyenin bile kullanılmadığı, yakın seslerin benzerliği ile veya sâdece redifle yetinildiği olur. Esasen redif, hikmetlerde mühim bir ahenk unsuru olarak yer alır. Beyitlerle yazılmış hikmetlerin birçoğu musammat gazel tarzındadır. Bu tarz hikmetlerde görülen iç kafiye şiire fevkalâde bir ahenk vermektedir.

Canım cüda bolganda tenim munda kalganda
Tahta üzre alganda ne kılgay min Hudâya
(Canım ayrı olanda, tenim burda kalanda,
Tahta üzre alanda ne yaparım Allah'ım? )

Öyle anlaşılıyor ki millî nazım şekli olan koşmadan gazel tarzına geçişte musammat şekiller fevkalâde elverişli olmuştur. Edebiyatımızın gazel tarzındaki bu ilk şiirlerinde koşma ahengi hemen kulağa çarpar. Beyitler ortadan ikiye bölünüp dört mısra haline getirildiği zaman 4+3'lük bir koşma ile karşılaşırız. Halk şiirinin ahengi ile kulakları dolmuş bulunan ilk Türk şâirleri, koşmanın dört mısraını beyit haline sokarak gazel tarzma geçivermişlerdir.

Ahmed Yesevî'nin hikmetlerinde işlenen mevzular tamamıyla dînî ve tasavvufîdir. İslâmiyet'in esasları, şeriatın hükümleri ve tasavvuf âdabı, şiirlerin ana konusu teşkil eder. Kıyamet ahvâli, cennet ve cehennem tasvirleri, dünya ahvâlinden şikâyet, peygamber sevgisi, dervişlerle ilgili menkıbeler ve Ahmed Yesevî'rün kendi hayatına ait parçalar sâde bir dille anlatılır.

Ahmed Yesevî'rün canlı ve hareketli bir üslûbu vardı. Şiirlerinin pek çoğunda bir zikir ritmi bulmak mümkündür. Hikmetlerin zikir es-nasında ve belli bir makamla söylendiği dü-şünülürse böyle hareketli bir ritmin varlığı tabiî, hattâ zarurîdir. İşte Ahmed Yesevî bu ritmi ve ha-reketi 4+4+4'lük duraklarla çok iyi yakalamış gö-rünüyor. Altmış üç yaşında yer altına girdiğini an-latan şu dörtlüklerde bu ritim çok açık bir şekilde farkedilmektedir.

Ol kadirimi kudret birlen nazar kıldı
Hurrem bolup yir astığa kirdim muna
Garib bendeng bu dünyâdm güzer kıldı
Mahrem bolup yir astığa mirdim muna
(Kadir Rabb'im kudret ile nazar kıldı;
Mutlu olup yer altına girdim işte.
Garip kulun bu dünyadan göçüp gitti;
Mahrem olup yer altına girdim işte. )

Zâkir bolup şâkir bolup haknı taptım
Dünyâ ukbâ haram kılıp yançıp tiftim
Şeyda bolup rüsvâ bolup candın öttün
Bî-gam bolup yir astığa kirdim muna
(Zâkir olup, şâkir Hakk'ı buldum;
Dünya, ahret haram kılıp ezip teptim;
Divâne olup, rüsvâ olup candan geçtim;
Gamsız olup yer altına girdim işte.)

Başım tofrak, özüm tofrak cismin tofrak
Hak vashga yiter nün dip ruhum müştak
Köydüm yandım bolalmadım hergiz afak
Şebnem bolup yir astığa kirdim muna.
(Başım toprak, kendim toprak, cismim toprak;
"Hakk'a kavuşur muyum?" diye, ruhum müştak;
Kavrulup yandım, olamadım asla ap-ak;
Şebnem olup yer altına girdim işte. )

Bu hareketli ritim onun şiirlerine coşkun, taşkın, ve akıcı bir edâ verir. Dînî düşünceleri, basit ve sâde bir dille, fakat bu coşkun ve akıcı edâ ile anlatır.

Tevbe kılgan âşıklarga nûri irür
Tüni küni sâyim bolsa köngli yarur
Kaçan ölüp gûrge kirşe gûn kingür
Ugan izim rahîm rahman rahmeti bar
(Tevbe kılan âşıklara nuru erer;
Gece gündüz oruçlu olsa, gönlü parlar;
Öldüğünde kabre girse, kabri genişler;
Kadir Rabbim, rahîm, rahman, rahmeti var. )

Tevbesizler bu dünyâdm kiçmes bilür
Ölüp barsa gür azabın körmes bilür
Kıyamet kün tang arasât atmas bilür
Heyhat heyhat nevha fedyâd künleri bar
(Tevbesizler bu dünyadan göçülmez bilir;
Ölüp varsa, kabir azabı görmez bilir;
Kıyamet günü Arasat tanı atmaz bilir;
Heyhat heyhat, nevha, feryat günleri var. )

Hak yâdıdan zerre gafil bolmağanlar
Yatsa kopsa hak zikrini koymaganlar
Vallah billah dünyâ haram almaganlar
Gür içinde ol kul hergiz ölmez bolur
(Hak yâdındın zerre gaafil olmayanlar,
Yatsa kalksa, Hak zikrini koymayanlar,
Vallah, billah, dünya haram, almayanlar,
Kabr içinde o kul asla ölmez olur. )

Ahmed Yesevî'de şairane tasvirler ve ince sanat oyunları bulunmaz; fakat Kemâl Eraslan'ın dediği gibi, onun "hikmetlerinin tamamen basit, kuru ve edebî bir değerden mahrum olduğunu söylemek de doğru değildir. Bazı hikmetlerinin samimi ve coşkun bir ifâdeye sahip olduğu ve dînî-tasavvufî halk edebiyatının en güzel örneklerini teşkil ettiği unutulmamalıdır."

Dîvân-ı Hikmet'ten:

III Hikmet

her subh-dem nida kildi kulakımga
zikr ayt didi zikrin aytıp yördüm muna
ışksızlarnı kördüm irse yolda kaldı ol
sebebdin ışk dükkânın kurdum muna
(Sabahları kulağıma nida geldi:
"Zikr et!" dedi, zikrini deyip yürüdüm işte,
aşksızları gördüm ise, yolda kaldı;
o sebebten aşk dükkânını kurdum işte. )

on birinde rahmet-deryâ tolup taştı
allâh didim şeytân mindin yırak kaçtı
hây u heves mâ vü menlik turmay köçti
on ikide bu sırlarnı kördüm mü muna
(On birimde rahmet denizi dolup taştı;
"Allah!" dedim, şeytan benden uzaklaştı;
geçici heves, ben-sen fikri durmayıp göçtü;
on ikide bu sırları gördüm işte. )

on üçümde nefs hevânı kolga aldım
nefs basığa yüz ming belâ karmap saldım
tekebbürni yirge urup basıp aldım
on törtümde tofrak-sıfat boldum muna
(On üçümde nefs arzusuna kıpılıverdim;
nefs başına yüz bin belâ tutup saldım;
kibirlenmeyi yere vurup yenebildim;
on dördümde toprak gibi oldum işte.)

on bişimde hûr ü gılmân karşu kildi
başın üzüp kol kavşurup tâzîm kıldı
firdevs atlığ cennetidin muhzır kildi
dîdâr üçün barçasmı koydum muna
(On beşimde hûrî, gılman karşı geldi;
baş eğerek, el bağlayıp tazim kıldı;
Firdevs adlı cennetinden haberci geldi;
didar için hepsini terkettim işte. )

on altımda barca ervah ülüş birdi
hay hay sizge mübarek dip âdem kildi
ferzendim dip boynum kuçup könglüm aldı
on yitimde türkistanda turdum muna
(On altımda bütün ruhlar nasip verdi;
"Size mübarek olsun" diyerek Âdem geldi;
"Evlâdım!" deyip, boynuma sarılıp gönlümü aldı,
on yedimde Türkistan'da bulundum işte. )

on sikizde çil-ten birle şarâb içtim
zikrin aytıp hâzır turup kögsüm tiştim
rûzî kıldı cennet kizip hûrlar kuçtım
hak mustafâ cemâllerin kördüm muna
(On sekizde Kırklar ile şarap içtim;
zikrini deyip, hazır durup göğsümü deştim;
nasip kıldı, cennet gezip huriler kucakladım;
hak Mustafa cemalini gördüm işte. )

on tokuzda yitmiş makam zahir boldı
zikrin aytıp iç ü taşım tâhır boldı
kayda barsam hızır babam hâzır boldı
ğâvsu'l-ğıyâs mey içürdi toydum muna
(On dokuzda yetmiş makam gösteriverdi;
zikrini dedim, içim dışım temizlendi;
nereye varsam, Hızır Baba'm hazır oldu;
gavsu'l-gıyas mey içirdi, doydum işte.)

yaşım yitti yigirmige ötdim makam
bihamdi'llâh pîr hizmetin kıldım tamâm
dünyâdaki kurt u kuşlar kıldı selâm
ol sebebdin hakka yavuk boldum muna
(Yaşım yirmiye ulaştı, makamlar aştım;
Allah'a hamd olsun, pîr hizmetini tamamladım;
dünyadaki kurt ve kuşlarla selâmlaştım;
o sebepten Hakk'a yakın oldum işte.)

(*) Metin ve tercüme Kemal Eraslan'ın Dîvân-ı Hikmet'ten Seçmeler (Ankara, 1983) adlı eserinden avnen alınmıştır.

IV Hikmet

1
hoş gayibdin kulakımga ilham kildi
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim
muna barca büzürg yıghp manga inam birdi
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Hoş gaipten kulağıma ilham geldi;
O sebebten Hakk'a sığınıp geldim işte.
Hep ulular yığılıp bana nimet verdi;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

2
min yigirme iki yaşda fena boldum merhem
bolup çm derdlikke deva boldum yalgan
âşık çm âşıkka güvâh boldum
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Ben yirmi iki yaşta fâni oldum;
merhem olup gerçek dertliye deva oldum;
sahte âşığa, gerçek âşığa tanık oldum;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

3
eyâ dostlar yaşım yitti yigirme üç
yalgan dava tâatlarım barçası pûç
kıyamet kün ne kılgay min bürehne lûç
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Eyâ dostlar, erdi yirmi üçe yaşım;
dâvam yalan, tamamı boş tâatlarım;
kıyamet günü ben çıplak, şaşı ne yapayım?
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

4
min yigirme törtke kirdim hakdın yırak
âhiretka barur bolsam kanı yarak
ölgenimde yıghp urung yüz ming tayak
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Ben yirmi dört yaşa girdim, Hak'tan uzak;
âhirete varır olsam, hani hazırlık?
Öldüğümde toplanıp vurup yüz bin dayak;
Ol sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

5
cenâzemni arkasıdm taşlar atmg
ayakımdan tutup südrep gûrge ilting
hakka kulluk kılmadmg dip yançıp tiping
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Cenazemin arkasından taşlar atın;
ayağımdan sürüyerek mezara iletin;
"Hakk'a kulluk kılmadım" diyip döğüp tepin;
o sebebten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

6
yazuk bilen yaşım yitti yigirme biş
sübhân igem zikr örgetip kögsümni tiş
kögsümdeki girihlerim sin özüng yiş
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Günah ile yaşım oldu yirmi beş;
sübhan Rabb'im, zikr öğretip göğsümü deş;
göğsümdeki düğümleri sen kendin çöz;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

7
min yigirmi altı yaşda sevda kıldım
mansûr-sıf at dîdâr üçün gavgâ kıldım
pirsiz yörüp derd ü halet peyda kıldım
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Ben yirmi altı yaşta sevda kıldım;
Mansur gibi didar için kavga kıldım;
pirsiz dolaşıp dert ve halet peyda kıldım;
0 sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

8
min yigirmi yiti yaşda pirdi taptım
her sır kördüm perde birlen büküp yaptım
âstânesin yastanıban izin öptim
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Ben yirmi yedi yaşta piri buldum;
gördüğüm her sırrı perde ile sanp örttüm;
eşiğine yaslanarak izini öptüm;
O sebebten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

9
min yigirmi sikiz yaşda âşık boldum
kiçe yatmay mihnet tartıp sâdık boldum
andın songra dergâhıga lâyık boldum
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Ben yirmi sekiz yaşta âşık oldum;
gece yatmayıp, mihnet çekip sâdık oldum;
ondan sonra dergâhına lâyık oldum;
O sebebten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

10
bir kem otuz yaşka kirdim hâlim harâb
ışk yolıda bolalmadım misl-i türâb
hâlim harâb bağrım kebâb közüm pür-âb
ol sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Yirmi dokuz yaşa girdim, harap halim;
aşk yolunda toprak gibi olamadım;
halim harap, bağrım kebap, yaş dolu gözüm;
o sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

11
otuz yaşda otun kılıp köydürdiler cümle
büzürg yıglıp dünyâ koydurdılar urup
sögüp yalguz haknı söydürdiler ol
sebebdin hakka sıgnıp kildim muna
(Otuz yaşta odun kılıp yandırdılar;
hep ulular yığılıp dünya koydurdular;
vurup, söğüp yalnız Hakk'ı sevdirdiler;
o sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

12
kul hâce ahmed dünyâ koysang işing biter
kögsungdeki çıkkan âhıng arşka yiter cân
birerde hak mustafâ kolung tutar ol
sebebdin hakka sığınıp kildim muna
(Kul Hâce Ahmed, dünya koysan, işin biter;
göğsünden çıkan âhın Arş'a yeter; can
verende hak Mustafa elinden tutar; o
sebepten Hakk'a sığınıp geldim işte. )

X Hikmet

1
ol kadirim kudret birlen nazar kıldı
hurrem bolup yir astığa kirdim muna
ğarîb bendeng bu dünyâdın güzer kıldı
mahrem bolup yir astığa kirdim muna
(Kadir Rabb'im kudret ile nazar kıldı;
mutlu olup yer altına girdim işte.
Garip kulun bu dünyadan göçüp gitti;
mahrem olup yer altına girdim işte. )

2
zâkir bolup şâkir bolup haknı taptım
dünyâ ukbâ haram kılıp yançıp tiftim
şeydâ bolup rüsvâ bolup candın
öttim bî-gam bolup yir astığa kirdim muna
(Zâkir olup, şâkir olup Hakk'ı buldum;
dünya, ahret haram kılıp ezip teptim;
divane olup, rüsva olup candan geçtim;
gamsız olup yer altına girdim işte. )

3
şömluğumdm tağ u taşlar sögti mini
fasîh tilde sögüp aydı filing kanı
âşık bolsang evvel barıp haknı tanı
merhem bolup yir astığa kirdim muna
(Şomluğumdan dağlar, taşlar söğdü beni;
açık dille söğüp dedi: Filin hani?
Âşık olsan, önce varıp Hakk'ı tanı!
Merhem olup yer altına girdim işte. )

4
sizni bizni hak yarattı tâat üçün
ey bü'1-acep içmek yimek rahat üçün
kâlü belâ didi ruhum mihnet üçün
edhem bolup yir astığa kirdim muna
(Sizi, bizi Hak yarattı tâat için;
ey acayip, içmek, yemek, rahat için;
"Kalû belâ" dedi ruhum mihnet için;
Edhem olup yer altına girdim işte. )

5
nefsim mini köp yü^ürtti hakka bakmay
kiçe kündüz bî-ğam yördüm yaşım akmay
hây u heves mâ vü menlik otka yakmay
pür-ğam bolup yir astığa kirdim muna
(Nefsim beni çok koşturdu, Hakk'a bakmadan;
gece gündüz gamsız yürüdüm, yaşım akmadan;
hevesleri, benlik dâvasını ateşe yakmadan;
gamla dolup yer altına girdim işte. )

6
kulnı korsem hizmet kılıp kuh boldum
tofrak-sıfat yol üstide yoh boldum
âşıklarnı köyüp öçken küli boldum
hemdem bolup yir astığa kirdim muna
(Bir kul görsem, hizmet kılıp kulu oldum;
toprak gibi yol üstünde yolu oldum;
âşıkların yanıp sönen külü oldum;
hemdem olup yer altına girdim işte. )

7
candın kiçip mihnet tarttım benden didi
kanlar yutup allâh didim rahm eyledi
dûzeh içre bolmasun dip gamım yidi
hurrem bolıp yir astığa kirdim muna
(Candan geçip mihnet ettim, kulum dedi;
kanlar yutup "Allah!" dedim, rahm eyledi;
cehennemde olmasın deyip tasalandı;
mutlu olup yer altına girdim işte. )

8
yaşım yitti altmış üçke bir künçe yok
vâ-dirîğâ haknı tapmay könglüm smuk
yir üstide sultân min dip boldum uluk
şâkir bolup yir astığa kirdim muna
(Bir gün değil, altmış üçe erdi yaşım;
yazık, Hakk'ı bulmamaktan kırık gönlüm;
yer üstünde sultanım deyip kibirlendim;
şâkir olup yer altına girdim işte. )

9
şeyh nün diben dava kılıp yolda kaldım
fes ü destâr pûçek pulğa satıp kildim
nefs ü hevâ tuğyan kıldı harıp kaldım
bî-dem bolup yir astığa kirdim muna
(Şeyhim diye dâva kılıp yolda kaldım;
fes, sangı değersiz pula satıp geldim;
boş istekler coşup taştı, yorulup kaldım;
huzursuz olup yer altına girdim işte. )

10
başım tofrak özüm tofrak cismim tofrak
hak vaslığa yiter min dip ruhum müştak
köydüm yandım bola'lmadım hergiz afak
şebnem bolup yir astığa kirdim muna
(Başım toprak, kendim toprak cismim toprak;
"Hakk'a kavuşur muyum?" diye, ruhum müştak;
kavurulup yandım, olamadım asla ap-ak
üs şebnem olup yer altına girdim işte. )

11
pîr-i muğân nazar kıldı şarâb içtim
şiblî yanglığ sema urup candın kiçtim
sermest bolup il ü halkdın tanıp kaçtım
zemzem bolup yir astığa kirdim muna
(Pîr-i muğân nazar kıldı, şarap içtim;
Şiblî gibi sema kılıp candan geçtim;
sermest olup insanlardan uzaklaştım;
Zemzem olup yer altına girdim işte. )

12
kul hâce ahmed-nâsih bolsang özüngge bol
âşık bolsang candın kiçip bir yolı öl
nâdânlarğa aytsang süzüng kılmaz kabul
muhkem bolup yir astığa kirdim muna
(Kul Hâce Ahmed, nâsih olsan, kendine ol;
âşık olsan, candan geçip bir defa öl;
cahillere desen, sözünü kılmaz kabul;

mukhem olup yer altına girdim işte. )

0 yorum:

Yorum Gönder